Dünyadan Haberler
Moderator

İsrail ve Hamas arasında ateşkesin sağlanması ve rehinelerin değişimini içeren anlaşma, 9 Ekim günü yani çatışmanın başlamasından 2 sene 2 gün sonra sağlanmış oldu. Peki Gazze'ye barışı getiren süreçte neler yaşandı?
İsrail ve Hamas arasında ateşkesin sağlanması ve rehinelerin değişimini içeren anlaşma, 9 Ekim günü yani çatışmanın başlamasından 2 sene 2 gün sonra sağlanmış oldu. 60 binden fazla Filistinli sivil can kaybı, 160 bine yakın yaralı ve tamamen tahrip edilmiş bir Gazze bırakan çatışmanın anlaşma ile sonuçlanması süreci kolay olmadı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun iç politikadaki baskılardan ve özellikle hakkındaki yolsuzluk iddialarını içeren yargısal süreçlerden kaçabilmek için Gazze’ye askeri operasyonu bahane olarak kullanması ve çatışmayı bölge ülkelerine yayma stratejisi anlaşma sürecinin gecikmesinin en önemli nedenleri arasında idi. Ancak son dönemde yaşanan birçok gelişme Netanyahu’nun çatışmayı daha da uzatmasını engelledi ve tarafların ateşkes anlaşmasının önünü açtı. Bunların başında “Trump etkisini” saymak yanlış olmayacak. TRUMP KENDİ PLANIYLA DEVREDE 20 Ocak’ta göreve geldiğinde Rusya-Ukrayna savaşı ile İsrail-Hamas çatışmasını sona erdirmenin öncelikleri arasında olduğunu vurgulayan Trump, ilk 6 ayda bu iki konuda hiçbir ilerleme elde edemedi. Uluslararası itibarının zedelendiğini düşünen Trump, Ağustos ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı zirveden de hiçbir sonuç alamayınca tüm ağırlığını İsrail-Hamas çatışmasının sonlanmasına verdi. Damadı Jared Kushner ve Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un Temmuz ayından bu yana taslağını yaptığı barış anlaşması metni Trump’ın Netanyahu ve önde gelen Müslüman ülke liderleriyle müzakeresinin zeminini oluşturdu. Bu süreçteki en kritik görüşme 23 Eylül’de New York’ta yapıldı. Trump, aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da yer aldığı 8 Müslüman ülke liderine barış planını sundu ve ateşkes için birlikte çalışma kararlılığını ortaya koydu. Trump’ın göreve geldiği ilk aylarda “Gazze rivierası” yaratma gibi fikirlerden koptuğunu, Filistinlileri zorla yerinden etme gibi uygulamalara girişmeyeceğini gösteren barış planı, muğlaklıklar içerse de temel amaçları açısından kabul edilebilir olduğu için bu ülkeler tarafından desteklendi. Hamas’ın Müslüman ülkelerce ikna edilmesi ve Gazze’de savaş sonrası sürecin aktif şekilde planlanması için başta Katar, Mısır ve Türkiye’ye güvendiğini kaydeden Trump, 29 Eylül’de bir araya geldiği Netanyahu’nun da ateşkesi genel anlamda kabul etmesini sağladı. Trump’ın sadece barışın sağlanması değil barışın korunması sürecinde de devrede olacağını iletmesi de tarafların adım atmasını kolaylaştıran bir unsur oldu. Amerikan Başkanı, göreve geldiğinden bu yana en önemli başarısı olarak kullanacağı bu “barış hikayesinin” bozulmasına izin vermeyeceğini de taraflara hissettirerek sürecin devamlılığını sağlama arayışında. TRUMP’IN BATI ŞERİA ÇIKIŞI Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bir röportajında dediği gibi Trump’ın 23 Eylül toplantısında İsrail’in Batı Şeria’yı işgal etmesine izin vermeyeceği güvencesi vermesi, müzakerelerin sonuç alıcı bir sürece girmesi açısından dönüm noktasını oluşturdu. Amerikan Başkanı, bu çıkışıyla Netanyahu ve İsrail aşırı sağının “Filistinsizleştirme” politikalarını da benimsemeyeceğini gösterdi. ABD her ne kadar Filistin Devleti’ni tanımasa da Trump planı, Filistinlilere ait toprakları tanımlaması ve yönetimini kabul etmesi açısından önem taşıdı. ULUSLARARASI BASKI İSRAİL’İ KÖŞEYE SIKIŞTIRDI Ancak Trump’ın Netanyahu üzerindeki etkisini sonuç alıcı hale çeviren olgu ise İsrail’in giderek artan uluslararası baskı karşısında tamamen yalnızlaşması ve köşeye sıkışması oldu. 22 Eylül’de başlayan BM Genel Kurulu, İsrail’in tarihte hiç olmadığı kadar yalnızlaştığını göstermesi açısından tarihe geçti. Fransa ve İngiltere liderliğinde birçok Batılı ülkenin Filistin Devleti’ni tanıması ve iki devletli çözüm dışında bir seçeneği kabul etmediklerini açıklaması siyasi baskının sonuç vermesine de yol açtı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin insanlığa karşı işlenen suçlardan dolayı Netanyahu hakkında yakalama kararı vermesi, İsrail ordusunun Gazze’de yaptıklarının “soykırım” olarak tanımlanması gibi gelişmeler de İsrail açısından Gazze operasyonunda yolun sonuna gelindiğini gösterdi. Küresel Sumud Filosu gibi girişimlerin yanı sıra dünyanın her yerinde İsrail’in protesto edilmesi, birçok sanat, spor ve kültürel faaliyetten dışlanması da uluslararası baskının boyutunu göstermesi açısından önemli oldu. KATAR SALDIRISIYLA KIRMIZI ÇİZGİYİ AŞTI İsrail’in 9 Eylül’de Katar’da müzakere halindeki Hamas heyetine düzenlediği askeri saldırı, ABD açısından “sınırların aşılması” olarak görüldü ve Trump’ın güçlü tepkisine neden oldu. Mevcut çatışmanın yayılarak sürmesini siyasi bir strateji olarak kullanan Netanyahu, son dönemde Yemen, Lübnan, Suriye ve İran’a karşı askeri saldırılar düzenlemiş ve ABD’yi de yanına çekmeye çalışmıştı. Ancak İsrail Başbakanı, ABD’nin en yakın müttefiklerinden olan Katar’a düzenlediği saldırıyla çatışmayı yayma stratejisinde de sona gelmiş oldu. Netanyahu, 29 Eylül görüşmesi sırasında Katar Emiri’nden özür dilemek zorunda kaldı be bir daha tekrarlanmayacağı sözünü de verdi. Trump’ın da bu sözün arkasında olduğunu belirtmesi ve güvence vermesi, kendi adıyla anılan barış planının Müslüman liderler tarafından daha fazla kabul görmesi ve sonuca ulaştırılması açısından önemli oldu. HAMAS DA BASKIYA MARUZ KALDI Gazze’de 7 Ekim 2023’ten bu yana süren askeri çatışmanın geldiği aşama da İsrail ve Hamas açısından durumun devam ettirilmesini olanaksız hale getirdi. İsrail Genelkurmay Başkanlığı’nın aylar öncesinden Gazze’de arzu edilen amaçlara ulaşıldığını, askeri harekatın daha fazla uzamasının yarar getirmeyeceği tavsiyesinde bulunduğu İsrail basınında yer alan haberler arasındaydı. Hamas, uzun süredir ateşkese hazır olduğunu ancak İsrail’in tutumundan dolayı bu noktaya varılamadığını kaydediyordu. Yönetim kadrosunun önemli bölümünü yitiren Hamas da Filistinlilerin giderek artan baskısı altındaydı. Özellikle Trump Planı’nın ortaya çıkmasının yarattığı umut Filistinlilerin de Hamas’ın kabul etmesini sağlamak için devreye girmesine neden oldu. Bunun yanı sıra Mısır, Katar ve Türkiye’nin etkin devreye girmesi ve planda muğlaklıkların giderilmesi açısından yapıcı rol oynamaları da Hamas’ın planı kabul etmesini sağlamasında sayılan unsurlar arasında yer aldı.