Yasam
Moderator
Engelli bireylere yönelik iyi niyetli görünen birçok tutumun aslında bağımsızlığı gölgelediği belirtiliyor. Günlük hayattaki birçok mikro davranış, farkında olmadan “sen yapamazsın” mesajı veriyor.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumun engelli bireylere yönelik tutumlarını yeniden düşünmek için önemli bir hatırlatma niteliği taşıyor. Fakat uzmanlara göre, iyi niyetle yapılan birçok davranış bile günlük hayatta görünmez mikro ayrımcılıklara dönüşebiliyor. Klinik Psikolog Derya Yalçınkaya, “İzin almadan yardım etmekten duygusal bir tonla konuşmaya kadar birçok tutum, eşitlik hissinden değil ‘sen yapamazsın’ varsayımından besleniyor” diyerek bu davranışların engelli bireylerin bağımsızlığını gölgelediğini vurguladı.
“BU EYLEMLER EŞİTLİK DUYGUSUNA YANSIMIYOR”
Yalçınkaya, toplum tarafından engelli bireylere iyi niyetle gösterilen bazı davranışların aslında oldukça yanlış olduğundan bahsetti ve "Yapılan yardımın yönü, tonu ya da biçimi farkında olmadan karşı tarafın alanını daraltır. Engelli bireylerde bu durum daha görünür hale gelir. Mesela engelli bir bireyin izin almadan koluna girmek, karşıdan karşıya geçirmeye zorlamak, tekerlekli sandalyeyi tutup ilerletmek... Tüm bunlar iyi niyetli fakat kişinin kontrolünü de elinden alan davranışlardır" dedi. Bu tarz eylemlerin iyilik duygusuna değil, eşitlik duygusuna yansımadığını söyleyen Yalçınkaya, bu durumların "farkında olunmadan 'sen yapamazsın'" varsayımını içerdiğini ekledi.
“DİL ASLINDA GÖRÜNMEYEN BİR AYNA”
Toplumda engelli bireylere hitap edilirken pek çok yaygın dil hatalarında bulunuluyor. Sıklıkla yapılan bu davranışlar kişiyi bir bütün olarak görmek yerine kişiyi engeli üzerinden tanımlamanın en temel hatalarından biri haline geliyor. Engelli bireylere hitapta dil aslında görünmeyen bir ayna oluyor.
"'Özürlü' gibi artık kullanılmaması gereken ifadeler, ya da 'normal insanlar' diyerek karşıt bir grup yaratmak, farkında olmadan dışlayıcı bir ton üretir. Bunun yanında acıma yüklü, küçültücü ya da fazla duygusal bir ses tonu da niyet ne kadar iyi olursa olsun kişiyi çocuklaştırır. 'Canım ya…', 'Yazık…' gibi sözler karşıdaki insanın bireyselliğini gölgeler. Bir diğer hata, engeli merkeze alan tanımlamalardır. “Tekerlekli sandalyedeki çocuk” ya da 'Downlu kız' gibi ifadeler, kişinin kimliğini tek bir özelliğe indirger."
“SENDEN DAHA AZ BEKLENİYOR DUYGUSU YÜK OLARAK BIRAKILIYOR”
Engelli bireylere yönelik mikro ayrımcılık çoğu zaman fark edilmeyen dokunuşlarla ortaya çıkabiliyor. Engelli bireyin, bir işi yapabileceğine dair duyulan şüphenin, sosyal ortamlarda söz hakkı verilmemesi, göz temasının kişiden kesilip başka bir yere yönelmesi veya iletişim başka biri üzerinden kurulması gibi durumların kişinin kendi alanını daraltmasına neden olabiliyor. Uzman isim bu durumun engelli bireyde "Senden daha az bekleniyor" duygusunun yük olarak bırakıldığının altını çiziyor.
“KİŞİYE MÜDAHALE ETMEMEK, BÜTÜN VARLIĞIYLA GÖRÜLMESİNİ MÜMKÜN KILAR”
Yalçınkaya, toplumun engelli bireylere karşı iletişim ve tutum üzerine de şunları söyledi:
"Kişinin engelini değil öznesini merkeze alan sade bir eşitlik duygusundan beslenir. Yardım etmeden önce izin istemek, iletişimi 'nasıl hitap edilmesini istediğini' sorarak kurmak, neyi yapıp yapamayacağına dair önceden hüküm vermemek ve bağımsızlığını destekleyen bir tonla yaklaşmak, hem saygının hem de gerçek bir temasın temelidir. Varsayımlar yerine karşılıklı iletişimi, acıma yerine anlayışı, aşırı korumacı bir tavır yerine kişinin kendi alanına ve iradesine güvenen bir duruşu tercih etmek, engelli bireyin yalnızca bir özelliğiyle değil bütün varlığıyla görülmesini mümkün kılar."
“KİŞİNİN ÖZNE OLMA HALİNİ GÖLGELER”
Günlük yaşamda engelli bireyleri rahatsız eden bazı cümlelerin ortak noktası, bu kişilerin yaşamını, yeterliliklerini ya da kimliklerini, bizim bakış açımıza göre yorumlamamızdır.
Bu duruma dikkat çeken uzman isim şu örnekleri verdi: "'Sen yapamazsın, ben halledeyim' gibi bağımsızlığı elinden alan ifadeler; 'Buna rağmen çok iyisin' şeklinde başarıyı engeliyle ilişkilendiren hayret dolu sözler; 'Yazık, gençsin daha' gibi acıma yüklü tepkiler ya da 'Normal bir hayat sürebiliyor musun?' gibi kişiyi kategorilere bölen sorular... Görünürde iyi niyet taşıyor gibi görünseler de, bu cümleler, kişinin özne olma hâlini gölgeler. Bu ifadeler, karşıdakinin ihtiyaç duyduğu desteği değil, toplumun kendi duygularını merkeze alan bir bakış açısını yansıtır. Oysa gerçek bir iletişim, gösterişli duygularla değil, sade bir saygı ve eşitlik duygusuyla kurulur."